Doğup büyüdüğüm çevreden olsa gerek hep kargıların içinde geçti çocukluğumun ilk yılları.
Fagot’a başladığım ilk zamanlarda kullandığımız ağızlığın bildiğimiz kargıdan yapıldığını
öğrendiğimde çok şaşırmıştım. Hemen aklıma; acaba bizim oralardaki kargılardan kamış
yapılabilir mi sorusu geldi ve bunun üzerine ilk gördüğüm yerden kargı kesmiştim. Tabii ki sonuç
çok kötüydü, çünkü ihtiyaç duyduğumuz kriterler hakkında hiç bir fikrim yoktu. Bunun için
öncelikle teknik bilgiye ihtiyacım vardı ve tabii ki zamana.
Eğitimim süresince kullandığım çeşitli kargılardan elde ettiğim tecrübe ve araştırmalarım
sonucunda iyi kargı hakkında belli fikirlerim oluşmaya başlamıştı. Bunun sonucunda tamamen
kişisel ihtiyacımı karşılamak ve istediğim kriterlere uygun kargıyı elde etmek için, Türkiye’nin
akdeniz iklimi süren bölgelerinin hemen hemen tamamında lokasyon araştırmaları yaptım ve
numuneler toplayıp sabırlı bir bekleyiş içine girdim. Bir kaç yıl sonra kendi topladığım kargılardan
yaptığım kamışlarla çalmaya başlamıştım. Seslerimdeki değişimi kendim dışında başkaları da fark
etmeye başlamıştı ve bununla ilgili övgülerin yanı sıra meraklı sorular da almaya başlamıştım.
Tabii ki bu beni mutlu ediyor ve doğru bir yol izlediğimi açıklıyordu.
Master eğitimi için Almanya’da olduğum ilk zamanlarda Fagot Profesörüm Pierre
Martens kullandığım kamışı denemek istedi ve denedikten sonraki yüz ifadesini hiç unutmam.
Çok etkilenmişti ve hemen kamış satıp satmadığımı sormuştu. O güne kadar hiç böyle bir
düşünce yoktu aklımda. Satmıyorum dedim ancak bir ücret belirlersek size satabilirim dedim.
Aylar geçti ve Prof. Martens kamışlarımdan çok memnun olduğunu uzun süre stabil bir
performanslarının olduğunu söyledi ve hangi marka kargı kullandığımı sorduğunda, kargıları
kendimin kestiğini söyledim ve konuyla ilgili ikinci şokunu yaşamıştı. Bunun üzerine kargı da satıp
satmadığımı sordu ve daha önce de dediğim gibi hayır dedim satmıyorum ancak size ihtiyacınız
kadar satabilirim daha fazla değil. Çünkü, en başta da dediğim gibi bu araştırma sadece kendim
içindi. Ticari bir amaç gütmüyordu.
Zaman içinde satılık kamış ve kargı olup olmadığıyla ilgili çok telefon almaya başladım ve
çevremden bununla ilgili beni teşvik eden çok meslektaşım vardı. İçinde bulunduğum bu durum,
beni bu işte daha profesyonel ve daha büyük kitlelere ulaşma konusunda düşünmeye sevk
etmişti.
Bir çoğunuz sorabilir bu kadar seçenek varken bu denli bir zahmete girmeye değermi
diye ancak kendi isteğiniz doğrultusunda işleyebileceğiniz bir kargıya sahip olmak sanırım sizin de
tahmin edeceğiniz gibi eşsiz bir haz bence. İşin tabii bir de üretim kısmı var, çok basit ve küçük
görünse de bir altyapı ve organizasyon meselesi. Her şey istemekle başlarmış, karar vermem
gereken nokta bunu isteyip istemediğimdi.
Amerikalı ünlü yazar John Steinbeck’in bence bir zanaatkara ilham olabilecek bir sözü,
elde ettiğim bu kaliteyi bütün meslektaşlarımla paylaşmamda bana da ilham vermiş olmalı ki;
bugün siz çok değerli meslektaşlarımla buluşmuş olmanın mutluluğunu yaşıyorum.
Yaşamak ve üretmek için gerekli olanları elde etmekten başka insanoğlunun en çok
istediği şey geriye kendisinden bir iz bırakmaktır; belki de kendisinin gerçekten var olduğunu
ispatlayacak bir kanıt bırakma peşindedir, bu kanıtı bir tahta üzerine, taş üzerine ya da diğer
insanların yaşantıları üzerine bırakır.
John Steinbeck
1902-1968
İşte bütün bu zahmet bu yüzden…
Oğuzhan Güner